top of page
yildiz.png
Ara
  • Yazarın fotoğrafıAfife Selen Selçuk

Balayı Rotası: İngiliz çoban kulübesinde glamping

O en sevdiğimiz şirin mi şirin, allı güllü, kalpli panjurlu İngiliz kulübelerinin minyatür bir alana hapsedilmiş ama tıkır tıkır işleyen versiyonları yepyeni bir tatil/ balayı anlayışı olarak hayatımızda. Glamping, yani lüks kampçılık konsepti çerçevesinde İngiltere kırsalından başlayıp İskoç yaylalarına uzanan coğrafyaya yayılan bu hareketli kulübelerde; doğayla iç içe, sessiz bir ortamda, tertemiz havayı solumak için çok da çaba harcamanıza gerek yok. İnternette kabaca bir araştırma yaparak onlarca çoban kulübesi kampına ulaşmak mümkün.

Son yıllarda turizmciler tatil konsepti yaratıcılığı konusunda kendilerini aştılar. İşin güzel tarafı, Maldivler'de deniz, kum, güneşli balayı klişesinden çıkıp mevsimden bağımsız, farklı, özgün ve özel anılar olarak hep hatırlanacak balayı konseptleri arttı. Geçtiğimiz yıllarda Afrika'da, beş yıldızlı otel odası kadar lüks çadırlarda safari yapma konsepti olarak çıkan glamping büyük yankı uyandırmıştı. Glam ve camping kelimelerinin birleşimi olan bu kelime daha sonra ev konforunda çadırcılık ve ev sıcaklığına sahip karavanlarla eş değer kabul edilir oldu. Glamping, yaklaşık beş yıl önce İngiliz ve İskoç kır yaşamına sıçradı ve bir anda parladı. Konseptin özellikle bu coğrafyada parlaması tesadüfi değil. Çünkü kırların ortasında ev konforu olan hareketli evler aslen İngiliz geleneğinin bir parçası.

Yine bu millete has, eşsiz, pek çok açıdan ülke tarihinde damgasını vurmuş bir davranış şekli de burada önemli rol oynuyor. Gelenekleri hiç oyalanmadan yeniliklere adapte edebilen mix & match, yani karışıtır yakıştır kültürü... Özünde İngiliz denen pek çok şey aslında dünyanın farklı coğrafyalarından gelen kültür elemanlarının akıllıca ve leziz bir kıvamda bir araya getirilmiş şeklidir. Bu sebeple glamping deyince İngiliz'in aklına meşhur İngiliz çoban kulübelerinin gelip bunu karşı konulmaz bir turizm aracına çevirivermelerine şaşmamak gerek.

İNGİLİZ ÇOBAN KULÜBESİ

Geleneksel İngiliz çoban kulübesinin geçmişi 16. yüzyıla, yani 1500'lere dayanıyor. Sanayi devriminin yaşandığı 19. yüzyıla kadar tarım endüstrisinde gelişmeler kağnı hızıyla ilerlediğinden çiftçilik dünyanın her yerinde hemen hemen aynı yöntemlerle icra ediliyordu. Verimsiz İngiliz kırsalı söz konusu olduğunda çiftlik sahiplerinin en değerli varlıkları olan koyun sürüleri, çobanların kontrolünde tarlalara sürülerek tozlaşma sağlanıyordu.

Yaylaya bir kez çıkıldı mı haftalarca orada kalındığından çobanın içinde uyuyup hayvanların ilaçlarını saklayacağı bir barınağa ihtiyacı oluyordu. Sürü, tarlalar arasında belirli aralıklarla hareket ettiğinden bu barınağın hareketli olması da şarttı. İşte bu ihtiyaçların tümünü karşılayan tasarım, hiç beklenmedik bir anda İngiliz çiftçisinin avcunun içine düştü.

YİNE YENİDEN ÇİGANLAR

11. yüzyıldan beri Avrupa’da dolaşmakta olan çingenelerin Britanya’da ilk ayak bastığı yer, adalar bölümü. Daha sonra İngiltere’de plaj kültürünün oluştuğu coğrafyaya, kıyı kesimine, oradan iç kesimlere yayılmışlar. Tarih ise ne tesadüf ki, 15. yüzyılın sonları, yani 1490'lar. Çingenelerin seyahat ettikleri araçlar ise atların çektiği meşhur ahşap vardolar. Çingene kökenli olmayan kaynaklarda o yıllarda çingenelerin bu araçları sadece taşıma amaçlı kullandıkları ve kendilerinin açık alana kurdukları çadırlarda uyudukları söyleniyor. Bu araçların içinde yaşamayı ilk akıl edenlerin ise 19. yüzyılda “çingene olmayan” Fransız sirkçiler olduğu söyleniyor.

Fakat ilk kez 16 yüzyılda, Kraliçe I. Elizabeth (Kanuni Sultan Süleyman ile eş zaman) döneminde ortaya çıkan dört tekerlekli, tonoz çatılı, atla çekilen ahşap veya metal İngiliz çoban kulübesiyle; 15. yüzyılın sonunda İngiltere'ye gelen dört tekerlekli, tonoz çatılı, atla çekilen ahşap çingene arabalarının form ve kullanım olarak birebir aynı olmasının ardında bir mantık olmalı değil mi?

Hangisi daha önce ortaya çıktı sorusuna tarih cevap veremiyorsa belki dil bilimi cevap verebilir. Yukarıda bahsi geçen araçları çingeneler 15. yüzyılda vardo değil, Farsça “kervan” diye adlandırıyordu. Çiganlara "bohem" diyen Fransızlar bu kelimeyi de “karavan” olarak telaffuz edebilmişler. Kelime günümüzde hala içinde yaşanabilen hareketli kulübeleri tanımladığına göre bilmece çözülmüş olabilir.

NASIL BİR STİL?

Her ne kadar kökü çingenelere dayansa da İngiliz çoban kulübesi, tam olarak İngiliz bir stile sahip. Hep söylüyorum, country tek bir stil değil. Avrupalı ve Amerikan kır stillerinin genel adı. Alt başlıklar ülkeye, ülkenin yöresine göre değişiyor. Avrupa ve Amerika'ya dair kır stillerini iki başlıkta toplamak mümkün: Aristokrat kır stili ve kulübe stili. Kır stilinin başına aristokrat vurgusunu karışıklık olmasın diye ben koyuyorum. Batılı kültürlerde şehirli olmak bizdeki kadar muteber sayılmıyor. Çünkü tarihte aristokratlar, hep şehir dışında kendilerine ait geniş arazilere hakim şato ve malikanelerde yaşayıp bizdeki beyzadeler gibi resmi bir işe sahip olmayıp aile mirasını yönetmekle ilgilendiler. Downton Abbey dizisini izleyen var mı aranızda? İzlemediyseniz tavsiye ederim, hem moda hem dekorasyonda dönem stillerini öğrenmek isteyenler için harika bir görsel egzersiz. Her neyse, şehirler ise ticaretle uğraşan burjuvazinin eviydi. Aristokrasi saygınlıkta her zaman burjuvaziyi döver. Stil sahibi olma kavramı, Avrupa'da ancak 20. yüzyıl başında modern sanat ve mimari üretiminin tavan yaptığı dönemde kırsaldan çıkıp şehirliyle eş değer hale geldi. Avrupa kır stilleri deyince bu sebeple iki farklı tema var. İlki lüks, Lord ve Leydilerin 19. yüzyıl romanlarında anlatılan yaşamı, ki bu yaşam şekli ölmüş değil, uluslararası cemiyet dergilerinde örneklerini sık sık görebilirsiniz. İkincisi ise çiftçi/ köylü stili diyebileceğimiz, kulübe stili.

Buradaki örnekte malzeme, renk, doku, dekoratif öğeler gibi hemen her öğesiyle İngiliz kulübesinin minyatürü olan bir düzenleme ile karşı karşıyayız. Dünya üzerindeki tüm köy evlerinde olduğu gibi sadelik ön planda. Eşyalar ham ahşap, her şey yerden tasarruf amaçlı küçük, katlanabilir, başka bir şeye dönüşebilir ya da hareketli. Duvara monte, katlanan masa ve sandalyeler, bej ya da uçuk pembe çizgili, ille de kırmızı gül desenli kumaşlar, emaye mutfak gereçleri göze çarpan öğeler. Üçgen zincir tavan süslemeleri hemen hepsinde bulunuyor. Ferforje kuzine şömine, bir çoban kulübesinin olmazsa olmazı. İç duvarlar beyaz lambri ya da ham ahşap. Genel olarak her şey fazlasıyla fonksiyonel olmak durumunda olduğundan çok süsleme yok ama yer yer klasik İngiliz kulübesi elemanları, gül desenli minderler, perdeler kullanılabiliyor. Duvarda tabak ve kupa rafları hemen hepsinde var. Aynı İngiliz köy evlerinde olduğu gibi tabaklar hem işlevsel hem de dekoratif amaçlı kullanılıyor.

Günümüzde glamping amaçlı düzenlenen çoban kulübelerinin geleneksel olanla arasında elbette büyük bir fark var. Pek çok online gezi sitesi tarafından İngiltere'deki en iyi 10 çoban kulübesi glamping alanından biri olarak gösterilen Dimpsey Glamping yaşam alanı da misafirlerinin ihtiyaçlarına göre düzenlenmiş bölümlerden oluşuyor. Buradaki örnek kulübenin gecelik fiyatına buradan ulaşabilirsiniz. İncelikle dekore edilmiş aracın bir tarafında birleşince yatak olabilen bir yemek masası ve oturma ünitesi, üzerinde depolama alanı, diğer tarafında konforlu bir banyo, orta kısımda ise muftak ve kuzine sobaya bakan rahat bir sedir yer alıyor. Dış mekanda ise odun ateşiyle ısıtılan bir küvet, her türlü hamur işini pişirmeye elverişli seyyar bir odun fırını ve oturma/ dinlenme bölümü bulunuyor.

Oysa geleneksel çoban kulübeleri dekorasyondan uzak, ısınma ve yemek pişirme amaçlı bir kuzine soba, büyükçe bir ilaç dolabı, katlanabilir masa ve altında hasta hayvanların tedavi sürecini geçirebilmesi için bir kafes bulunan bir döşekten oluşuyordu. Peki ya sonra ne oldu? Çoban kulübeleri şimdiki halini alana kadar nasıl değişimlerden geçti, nelere ilham verdi bir bakalım.

DENİZ BANYOSU MAKİNELERİ ÇAĞI

1700’lerin ortalarına kadar Britanya’nın kıyı şeridi, küçük, dik çatılı ahşap kulübelerinde sakince yaşamakta olan balıkçıların yerleştiği, ıssızlığı yüzünden çoğunlukla suçluların saklandığı bakımsız, tehlikeli yerlerdi. Bu çağda doktorların belirli deri hastalıklarına deniz suyunun iyi geldiğini salık vermeleriyle zengin kesimden şifa arayanlar sahil şeridine gelmeye başladı. O tarihte mayo henüz icat edilmemiş olduğundan kişiler denize ancak çıplak girebiliyordu. Bırakın denize çıplak girmeyi, denize girmenin tabu olduğu bir dönemden bahsediyoruz, ancak konu sağlık olunca akan sular duruyor tabii.

Aynı zamanda dünyanın ilk resortu olarak tarihe geçen Doğu Yorkshire’daki Scarborough, ülkenin her yerinden gelip denize girmek isteyen şifa arayıcılarıyla dolup taşınca yine bizim çingene karavanı valdo imdada yetişti. Çözüm şuydu: atlı araba, geri geri itilip denizin içine sokuluyor, belli bir derinliğe ulaşılınca aracın arkasına yerleştirilen katlanır tente açılıyor ve kişi bu tentenin içinde çıplak vaziyette yandaki araçtakilerin gözlerinden uzak denize giriyor, şifa buluyordu. İşte medeni insanın denizle ilk imtihanı bu kadar komik... E, peki koskoca İngiliz burjuvası denize çingene aracında mi girermiş? Pek tabii, hayır. Derhal aracın ismi değişiyor ve "Bathing Machine" yani banyo makinesi olarak 1789’da Kral III. George tarafından tescilli ve izinli bir araç olarak tüm kıyılarda kullanımı teşvik ediliyor.

Kraliçe Victoria 1800’lerin ortalarında kendi adıyla anılan mimari stilde üretilmiş, dik çatılı, parlak yeşil renkli bir deniz banyosu makinesiyle çok sevdiği yazlık adası Isle of Wight’ta arz-ı endam eyleyen ilk majeste oluyor. Derken plaj kültürü o kadar gelişiyor ki, deniz bir şifa aracı olmaktan çıkıp tatil ve eğlence aracı oluyor. Mayolu erkekler, kadınlar çekinmeden, tentelere ihtiyaç duymadan plajlarda top oynayıp flört eder hale geliyorlar. Deniz banyosu makineleri ise artık ihtiyaç olmadığı için tekerleklerinden kurtulup küçük renkli kabinler şeklinde plajların vazgeçilmez motifleri haline geliyorlar.

20. yüzyıla gelindiğinde artık geleneksel tonoz çatısından eser kalmamış, dik çatıya terfi etmiş olan ve kırlar yerine lüks plajlarda misafirlere giyinme soyunma ve dinlenme hizmeti veren mini kabin/evler halini alan bu ahşap yapılar, günümüzde hem İngiltere, hem de Amerika'nın kıyı şeridinde sıklıkla görülen ve çok sevilen birer simge. Hatta son yıllarda mimarlar tarafından içi minicik lüks yaşam üniteleri olarak tasarlanmış plaj evleri, uluslararası emlak piyasasında yükselen bir değer.

SON AŞAMA: HIZ YAPAN EVLER

Gitmenin dayanılmaz hafifliğinin dumanlı çekiciliği hepimizi mutlaka bir yerde bir zaman yakalamıştır. Giderken ev konforunu yanında götürmek ise yepyeni bir lüks tanımı. Günümüzde karavanlar gelişen teknolojiyle birlikte tatilde yanımızda götürdüğümüz tekerlekli evler olmaktan çıkıp özellikle bekarlar için birer alternatif yaşam ünitesine dönüştü. Bu dönüşüm, karavanların araç görünümünden çıkıp standart kulübe formunu almasının da yolunu açtı. Sonuç olarak başlangıç noktasına, valdoya dönüldü. Şehirlerde gitgide daha küçük metrekarelerde yaşamaya alışan insanın bu mini evlere alışması pek de zor değil. Başlangıçta Amerika’da “Arka bahçeye küçük bir hobi evi yapayım, karıcığım” tonunda geleneksel malzeme ve formlar kullanılarak inşa edilen kulübeler, artık dünyaca ünlü tasarımcı ve mimarların yeni ilgi alanı... Mimarların işe el atmasıyla 70’lerden bu yana hayal edilen, çok fonksiyonlu birer yaşam modülüne dönüşen bu kulübeler ister bir arabanın arkasında dünya turuna çıksın, ister bir tır yardımıyla oradan oraya taşınsın ya da bir vinçle bir binanın çatısına bırakılsın; aklında hep gitmek olanlar için özgürlüğün garantisi olmaya aday gözüküyor.

 

Orijinal metin ve görseller aksi belirtilmediği sürece/

Original text and visuals unless otherwise mentioned: cnnturk.com 13.09.2018

Copyright © AfifeSelenSelçuk2020 Tüm Hakları Saklıdır.

bottom of page